Türkiye’de küçük ve orta ölçekli işletmeler, tüm işletmelerin %99,8’ini, istihdamın da %70’inden fazlasını oluşturmaktadır. Bu nedenle KOBİ’ler, doğru stratejik adımlarla birlikte ekonomik büyümeyi sağlayan ve ekonominin temel yapısını oluşturan unsurların başında gelmektedir.

KOBİ’lerin organik ve inorganik olarak iki tür büyüme stratejileri olduğu kabul edilmektedir. Bu stratejilerle birlikte inovasyon, markalaşma, ihracat, dijitalleşme vb. gibi kavramlar da büyüme için vazgeçilmez unsurlardır. Tüm bu başlıkların yanında atılması gereken en doğru adımlardan biri de, son yıllarda önemi daha da artan “Risk Yönetimi” uygulamalarını hayata geçirmektir.

Risk Yönetimi, kısaca, işletmelerin ticari faaliyetlerinden doğacak potansiyel riskleri önceden belirleyip bu alanda gerekli önlemleri almalarıdır. Özellikle etkin bir nakit akışı yönetimi için mevcut veya potansiyel müşteri ve tedarikçilerin batma riski, açık hesap kredi yeterliliği, ödeme performansı ve bu firmalarda yaşanan yasal değişiklikler güncel olarak takip edilmelidir. CRIF Türkiye olarak yaptığımız anket sonuçlarına göre; katılımcı firmaların %42’si mevcut veya potansiyel müşteri risklerini değerlendirme sırasında uzman kuruluşlara başvururken, %25’i medya ve piyasa duyumlarıyla, %25’i firma içi analizlerle risk yönetimlerini gerçekleştirmektedir. Firmaların %8’i ise risk yönetimi ile ilgili herhangi bir aksiyon almamaktadır.

Peki, Risk Yönetimi uygulamaları son yıllarda neden şirketler için olmazsa olmaz haline geldi?

Günümüzde müşteri risklerinin sadece insan ilişkileri ile yönetilmesi, risk uygulamalarının firma çalışanlarının piyasa duyumlarına ve yönetici kararlarına dayanması artık yeterli olmamaktadır. Özellikle ticaret ve rekabetin küreselleşmesi, KOBİ’lerin müşteri ve tedarikçi operasyonlarını genişletmesine zemin hazırladı. Risk yönetimi konusunda piyasa duyumları gibi geleneksel metotlar yerini kapsamlı müşteri ve tedarikçi risk değerlendirme ihtiyacına bıraktı. Bu noktada, özellikle KOBİ’lerin tahsilat risklerini öngörülebilir hale getirmek için uzman kuruluşlardan destek alma eğilimlerinin arttığını söyleyebiliriz.

Bununla beraber esnek yapıları sayesinde KOBİ’ler, küresel ve yerel ekonomide gerçekleşen değişimlere hızlıca adapte olabilmektedir. Ancak bu hızlı adapte olma becerilerini, küresel pazarda varlıklarını sürdürebilmeleri için müşteri veya tedarikçi risk yönetiminde de kullanmaları gerekmektedir. En önemli süreç, yukarıda bahsettiğimiz geleneksel yönetim anlayışlarını geride bırakarak verilere dayalı karar süreçleriyle desteklemeleridir.

Risk faktörlerinin, içinde bulunduğumuz pandemi nedeniyle sürekli olarak değişkenlik gösterdiği göz önünde alınırsa, KOBİ’lerin de risk yönetimlerini etkin bir şekilde gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Güncel ticari verilerden faydalanarak ve bu veriyi karar alma süreçlerine entegre ederek, firma içinde sürdürülebilir risk yönetimini uygulayabilirler. Özellikle KOBİ’lerde iç iletişimin daha etkin olduğu göz önüne alındığında, risk yönetim entegrasyonu hızlı ve kolayca uygulanmaktadır. Ticari risk artık kaçınılması gereken “belirsiz bir alan” değildir. Tüm şirketler bir büyüme yolculuğundadır. KOBİ’lerin de doğru büyüme yolculuğunu belirlemeleri ve hedeflerine ulaşmak için bir plan yapmaları gerekmektedir. Ticari riski etkili bir şekilde yönetmek için yol boyunca karşılaşacakları riskleri öngörmeleri, bu risklere karşı hazırlıklı olmaları ve bu riskleri optimize etmeleri gerekmektedir. Ticari verilere dayanan etkin risk yönetimi ile ticari hayatta karşılaşılan riskler tanımlanmakta ve buna uygun karar yöntemi geliştirilmektedir.

KOBİ’ler pandeminin getirdiği belirsiz ortamı etkin risk yönetimi sayesinde en az kayıpla atlatabilir, dijitalleşen ticari hayata hızlıca adapte olabilirler.

CRIF Türkiye’nin sunduğu dijital risk yönetim çözümleri ile ilgili bilgi almak için tr.info@crif.com adresinden bizlere ulaşabilirsiniz.